TİŞÖRT
Takvimler 1951’i gösterdiğinde Marlon Brando İhtiras Tramvayı(A Streetcar Named Desire) filminde oynadığı Stanley Kowaski karakterinin giydiği yırtık, tere bulanmış tişört birçok izleyici için şok edici bir etki oluşturmuştu. Bu döneme kadar tişört sadece bir erkek iç çamaşırı olarak bilinip kullanılırken, 20. Yüzyılın ikinci yarısında öncü bir şekilde en ikonik parçalardan biri olacaktı.
Tişörtler II.Dünya Savaşı’nda savaşan askerler tarafından atlet olarak giyilir ve serin kalmak amacıyla kıyafetlerini tişörtlerine kadar çıkarıp serinleyebilirlerdi. Brondo’nun ekranlara yansıyan bu yeni görüntüsü ve James Dean’in Asi Gençlik (Rebal Without Cause) filmindeki rolüyle tişört bir başkaldırı ve özgünlük sembolü olarak temsil edilmiş ve tişörte yeni bir bakış açısı getirmiştir.
Çeşitli desen ve renklerle 1960’larda kadınlar tişörte ilgi duymaya başladı. 1970’lerde ise kot pantolon ve boncuk süslemelerle cinsiyetsiz bir üniforma haline geldi. Reklamcıların da tişörtün gücünü keşfetmesiyle tişörtler belli bir mesaj ve savunulan düşünceyi iletmek adına önemli bir araç haline gelmiş oldu.
Katharine Hamnett daha sonradan kendisinin de şaşıracağı şekilde piyasada patlayan tişört koleksiyonunda büyük harflerle yazılmış cesur mesajlar-Kirliliğe Hayır(Ban Pollition), Eroine Hayır(Heroin Free Zone), Nükleere Hayır(Wordwide Nuclear Ban Now)- içeren ürünleri büyük ses getirmişti. Ülkenin birçok farklı kesiminden insan düşüncelerini konuşmadan ifade edebilmek için bu tişörtleri kullanır olmuştu.